8 Mart 2020 Pazar

Sevgili Babaannem


SEVGİLİ BABANNEM

Sevgili Babaannem
   Adımı ondan almışım. Ailemin benden önce 2 erkek çocuğu öldüğü için inanışa göre uzun yaşayan birinin ismini çocuğa koyarsanız, o da o kişi kadar yaşarmış. Doğruysa 70 yaşımı göreceğim demektir. Babaannem 110 kilo falandı sanırım.İri bir kadındı. Kilosundan dolayı hareket etmeyi pek sevmezdi. Çocukken bize hep iş yaptırırdı "şunu getirin yavrum, bunu götürün vb.." gibi. Bize de ne zor gelirdi. Annem bana ona benzediğimi söylerdi.İş yaptırma açısından değil, fiziksel olarak.  Genç kızlığa ilk geçiş dönemlerimde bu beni çok korkuturdu. Belki hala bilinçaltımın derinliklerinde 110 kilo olma korkum var. Annem yüzünden.
Çok iyi niyetli, saf bir kadındı. Bana hikayeler anlatırdı."Bir gün yaz bunları, kitap yaz" derdi. Lise dönemimde "tamam, olur" diyordum ama şimdi en azından notlar almadığıma pişmanım. İnsan unutuyor çünkü.
   Babaannemin babası Bulgaristan göçmeni.Büyük Mübadele denilen o göç zamanında babası ve babaannesi Türkiye'ye geliyorlar.Ama her nasılsa birbirlerini kaybediyorlar. Babaannemin babası Bursa'nın bir köyüne babaannesi de İzmir'e yerleşiyor. Babası genç, bekar tabi o zamanlar. Bir çiftlikte iş buluyor.Bir süre sonra Çiftliğin sahibi vefat edince çiftliğin hanımı ile evleniyor ve babaannem doğuyor. Babaannem 7-8 yaşlarındayken bir gün babası kasabaya giderken ona ne istediğini soruyor. O zamanlar ekmekler evde yapıldığı için fırın ekmeği çok cazip geliyor ona ve "çarşı ekmeği al" diyor babasına. Babası da çarşı ekmeğini alırken fırıncı ekmeği bir gazete parçasına sarıp veriyor. Gazetede "Kayıp Aranıyor" ilanı görüyor. İlana dikkatle baktığında kendi ismini görüyor.Yıllardır görmediği annesi kendisini arıyor.İzmir'de bir adres var ilanın altında.Tabi o zamanlar telefon yok. Ailesine haber veremeden evine dönmeden İzmir'e annesini görmeye gidiyor. Annesine evlendiğini ve bir çocuğu olduğunu söylüyor. Ama annesi bu durumdan hiç hoşlanmıyor.Yine de babası annesine ailesini getirmek istediğini söyleyerek bir kaç gün sonra annesinden ayrılarak köye dönüyor. Eşine olanları anlatınca eşi de evini, çiftliğini bırakıp hiç bilmediği bir yere gitmek istemiyor ama kocası sonuçta, kabul ediyor. Bir süre İzmir'de yaşıyorlar. Büyük güzel bir evi var babaannesinin ama onları hiç istemiyor (tam Türk filmi formatıJ).Oğluna sürekli ayrılmasını söylüyor. Babaannemin annesi de yeni hayatına uyum sağlayamıyor . Babasına "dönelim" diyor ama babası kabul etmiyor. Ama bir gün artık dayanamayıp babaannem ve annesi İzmir'den ayrılıp köylerine dönüyorlar. Öylece boşanıyorlar ve babası başkasıyla evleniyor. Daha sonra babaanneem babasını kendisi evlenene kadar bir daha görmüyor.
   Evlendikten sonra eşiyle gidiyorlar bir kaç kez. Ama babaannemin içinde hep bir yaraydı bu hikaye. "Keşke çarşı ekmeği istemeseydim" derdi sanki kadere engel olabilirmiş gibi. Babasız büyümesinin sebebinin kendisi olduğunu düşünürdü. Babamda annesine "garip anam" derdi. Yani kimsesiz anlamında. Annesini de küçük yaşında kaybetmiş. Defalarca anlatmıştı bu hikayeyi. Bugün aklımda kalanlar bunlar. Anlatırken ki sesi kulaklarımda sanki. Öyle hüzünlü ve dokunaklı anlatırdı ki her defasında yeni duyuyormuşum gibi üzülürdüm. Nur içinde yat babaanneciğim. Anlattım işte hikayeni.


3 yorum:

  1. Ben de okudum işte :) Bir muhacir torunu olarak ve gözlerim dolarak :(
    Nur içinde yatsınlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler, yorumun mutlu etti beni.

      Sil
  2. "Keşke çarşı ekmeği istemeseydim" içime oturdu. Keşke okumasaymışım :(

    YanıtlaSil

Kardeş Kıskançlığı

Kardeş Kıskançlığı Geçenlerde nereden geldiyse aklıma kızım yeni doğduğu zamanlarda yaşadığım kardeş kıskançlığı geldi. Öncelikle şunu b...