8 Mart 2020 Pazar

Kardeş Kıskançlığı

Kardeş Kıskançlığı
Geçenlerde nereden geldiyse aklıma kızım yeni doğduğu zamanlarda yaşadığım kardeş kıskançlığı geldi. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki kardeş kıskançlığı son derece normaldir(kendimden de biliyorum ayrıca . Benden 3 yaş küçük kardeşimle hala kıskançlık yaparız ki biz)
Oğlum bir kardeşi olmasını çok istemişti. Hatta 4 yaş civarlarında kreşte " benim kardeşim olacak" diyormuş herkese. Ben onu almaya gittiğimde öğretmenler beni hep tebrik ediyorlardı. "Aaaa hamile misiniz?" diyorlardı. Neyse efendim biz de bu zibidiye inandık. Çünkü anne babalar ilk çocuğu kendileri için ikinci çocuğu da ilk çocuk için isterlermiş dedik. Çünkü öyle duyduk:)))
Hamile kaldığım ilk ay  tatile gitmiştik. Arda'ya da hamile olduğumu kimseye söylememesini tembihledik. Söylemedi, söylemedi ama plajda yanımızdakilere, yoldan geçenlere ,yani herkese "biliyor musunuz biz aslında 4 kişiyiz" dedi.
Karnım büyümeye başlayınca Arda da kıskanmaya başladı kardeşini. Mesela bir gün arkadaşına "biliyor musun Sarper annem kardeşimi her gün yanında işe götürüyor ama beni kreşe bırakıyor, beni yanında götürmüyor" dediğini duyduğumda kulaklarıma inanamadım ve doğumdan sonra yaşayacaklarım için endişelenmeye başladım(yeterince endişelenmemişim:))))
Ve sonra Ezgi geldi. Annesiyle baş başa , süreklimıçmıç bir ilişki yaşayan Arda Paşa buna epey bozuldu. Çünkü annesi onunla o kadar ilgilenmiyordu artık(çok haklı) . Eve gelen misafirler bile onunla ilgilenmiyordu. Ama ben Arda içinde küçük hediyeler alıp gelen misafirlere veriyordum ve "bunu sana aldık der misiniz?" diyordum (bunu şiddetle tavsiye ederim, çok işe yarıyor). Kıskançlığın boyutlarını en aza indirgemeye çalışıyordum. Ama bu duygu epey güçlüdür, bilenler bilir:)))
Bir gün Arda yine  Ezgi'nin tepesinde yine sıkıştırıyorken Ezgi tırnaklarıyla Arda'nın yüzüne bir faça attı ki görünce içim cız ettti. Aslında fena halde hak ettiğini düşünüyordum ama ikisi de sizin yavrunuz olduğu için kalbiniz acıyor tabi. Tırnak izi geçmezmiş, bunu da tecrübeyle öğrenmiş olduk. Hala Arda'nın yüzünde kardeşinin bıraktığı iz var ve ben o gün Ezgi'ye bakıp "bu kız başının çaresine her türlü bakar" diye düşündüm(hala da öyle düşünüyorum:)))
Arda okula Ezgi yürümeye başladığı yıl hayatımın en renkli, en cinnetli, en psikopat yılıydı. Cehenneem azabı dediklerinde aklıma gelir halen:))) O derece yani. En zorlandığım yıl, saçlarımdaki beyazların arttığı, annemin neden yaşlandığını anladığım zamanlardı.
Şimdi büyüdüler. Kardeş kıskançlığı bitti dememi beklemiyorsunuz heralde:) Halen devam ediyor ama ben artık kapıyı kapatıp televizyonun sesini açıyorum:) Sonra mutfağa yanıma gelip "ama anne Ezgi şunu yaptı, ağabeyim bunu yaptı vb......" bitmez tükenmez şikayetler ettiklerinde oldukça sakin bir şekilde "bunu çözebileceğinizi düşünüyorum, aranızda halledin sonra bana da anlatın olur mu? ben merak ederim" diyorum. İnanır mısınız kestim ayaklarını:))))Gelmiyorlar artık.
Gelelim yazının ana fikrine: çocuklarınız kavga ettiğinde ellerinde birbirlerine zarar verebilecek kesici ve delici alet yoksa karışmayın. Varsa ellerinden alın , gene karışmayın(ha bu arada gözünüz üzerlerinde olabilir ama bunu onlara belli etmeyin). Asla haklının kim olduğunu bulmaya, ilk kimin başlattığını tespit etmeye kalkmayın. Yok çünkü:))) Bu hataları yapmış birinden tavsiye. 
Kız kardeşimle çok kavga ettiğimiz dönemlerde annem "biriniz Amerika'ya biriniz Almanya'ya gidin, o kadar çok özleyin ki birbirinizi burnunuz sızlasın" diye beddua ederdi bize(ne kadar canından bezdirdiysek kadıncağızı). Bizde "ne özleyeceğim be bu gerizekalıyı" gibisinden sevgi dolu laflar ederdik. Sonra aynı ülkede ama farklı şehirlerde üniversite okumaya gittiğimizde en çok özlediğimiz kişi birbirimizdik. Özledim yani o gerizekalıyı:))) Kardeşlik güzel şey vesselam. Ne onunla ne onsuz olmaz:)))) Kardeşlerinizin değerini bilmeniz dileğiyle.


Sevgili Gençliğim


Sevgili Gençliğim
*Sana ilk tavsiyem: Çok iyi bir iletişimci ol!
Ne yap, ne et (artık kursa mı gidersin, kitaplar mı okursun bilmem) iletişimin inceliklerini öğren. Çünkü insan sosyal bir varlık ve eğer başarılı olmak istiyorsan(ki bu her alanda başarı için gerek-yeter şart) iyi bir iletişimci olmalısın. "Ne söylediğin önemli değil, nasıl söylediğin önemlidir".

*Nazik Ol!
Nezaket istinasız her yerde seni yüceltir. Bütün ilişkilerinde bir adım önde olmanı sağlar. Kendini de karşındakini de iyi hissettirir.

*Her gün aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek aptallıktır. Bir şeylerin değişmesini istiyorsan süreci değiştirmelisin. Yaptığın şeyleri farklı yaparsan eğer değişim olur.

*Bir insanı mutlu ettiğinde gözlerinde gördüğün ışığın sana vereceği tatmin paha biçilemez. İnan hiç bir ev, son model araba ve ya cep telefonu bu mutluluğun verdiği ruh tatminini veremez.

*En değerli şeyin ailen. Aile sırlı bir kurum. Büyülü. Bir aileye ait olmak bir ayrıcalık. O yüzden ailenin değerini bil.

*Dileklerine dikkat et, çünkü onlar dua olur ve bir gün duaların kabul olur. Bu yüzden otur şimdiden nasıl bir hayat istediğini düşün, tasarla, merak etme öyle olacak, yani istediğin, hayal ettiğin gibi bir hayatın olacak.

*Hiç bir şeyi hırsla isteme. Bazen olmaması olmasından yeğdir. Oluruna bırak. Hemen vazgeç demiyorum tabiki elinden geleni yap, sonra bırak.

*Sana gelene git deme. Gönderenin hatırına iyi davran. Bilemezsin belki bir gülümsemenle hayatı aydınlanacak insanlar vardır.

*Bir şeyi yapmadan önce vicdanına sor. O tamam derse devam et. O seni uyarır.

Şimdilik bu kadar gençliğim. Gençliğinin tadını çıkart.....

Sevgili Babaannem


SEVGİLİ BABANNEM

Sevgili Babaannem
   Adımı ondan almışım. Ailemin benden önce 2 erkek çocuğu öldüğü için inanışa göre uzun yaşayan birinin ismini çocuğa koyarsanız, o da o kişi kadar yaşarmış. Doğruysa 70 yaşımı göreceğim demektir. Babaannem 110 kilo falandı sanırım.İri bir kadındı. Kilosundan dolayı hareket etmeyi pek sevmezdi. Çocukken bize hep iş yaptırırdı "şunu getirin yavrum, bunu götürün vb.." gibi. Bize de ne zor gelirdi. Annem bana ona benzediğimi söylerdi.İş yaptırma açısından değil, fiziksel olarak.  Genç kızlığa ilk geçiş dönemlerimde bu beni çok korkuturdu. Belki hala bilinçaltımın derinliklerinde 110 kilo olma korkum var. Annem yüzünden.
Çok iyi niyetli, saf bir kadındı. Bana hikayeler anlatırdı."Bir gün yaz bunları, kitap yaz" derdi. Lise dönemimde "tamam, olur" diyordum ama şimdi en azından notlar almadığıma pişmanım. İnsan unutuyor çünkü.
   Babaannemin babası Bulgaristan göçmeni.Büyük Mübadele denilen o göç zamanında babası ve babaannesi Türkiye'ye geliyorlar.Ama her nasılsa birbirlerini kaybediyorlar. Babaannemin babası Bursa'nın bir köyüne babaannesi de İzmir'e yerleşiyor. Babası genç, bekar tabi o zamanlar. Bir çiftlikte iş buluyor.Bir süre sonra Çiftliğin sahibi vefat edince çiftliğin hanımı ile evleniyor ve babaannem doğuyor. Babaannem 7-8 yaşlarındayken bir gün babası kasabaya giderken ona ne istediğini soruyor. O zamanlar ekmekler evde yapıldığı için fırın ekmeği çok cazip geliyor ona ve "çarşı ekmeği al" diyor babasına. Babası da çarşı ekmeğini alırken fırıncı ekmeği bir gazete parçasına sarıp veriyor. Gazetede "Kayıp Aranıyor" ilanı görüyor. İlana dikkatle baktığında kendi ismini görüyor.Yıllardır görmediği annesi kendisini arıyor.İzmir'de bir adres var ilanın altında.Tabi o zamanlar telefon yok. Ailesine haber veremeden evine dönmeden İzmir'e annesini görmeye gidiyor. Annesine evlendiğini ve bir çocuğu olduğunu söylüyor. Ama annesi bu durumdan hiç hoşlanmıyor.Yine de babası annesine ailesini getirmek istediğini söyleyerek bir kaç gün sonra annesinden ayrılarak köye dönüyor. Eşine olanları anlatınca eşi de evini, çiftliğini bırakıp hiç bilmediği bir yere gitmek istemiyor ama kocası sonuçta, kabul ediyor. Bir süre İzmir'de yaşıyorlar. Büyük güzel bir evi var babaannesinin ama onları hiç istemiyor (tam Türk filmi formatıJ).Oğluna sürekli ayrılmasını söylüyor. Babaannemin annesi de yeni hayatına uyum sağlayamıyor . Babasına "dönelim" diyor ama babası kabul etmiyor. Ama bir gün artık dayanamayıp babaannem ve annesi İzmir'den ayrılıp köylerine dönüyorlar. Öylece boşanıyorlar ve babası başkasıyla evleniyor. Daha sonra babaanneem babasını kendisi evlenene kadar bir daha görmüyor.
   Evlendikten sonra eşiyle gidiyorlar bir kaç kez. Ama babaannemin içinde hep bir yaraydı bu hikaye. "Keşke çarşı ekmeği istemeseydim" derdi sanki kadere engel olabilirmiş gibi. Babasız büyümesinin sebebinin kendisi olduğunu düşünürdü. Babamda annesine "garip anam" derdi. Yani kimsesiz anlamında. Annesini de küçük yaşında kaybetmiş. Defalarca anlatmıştı bu hikayeyi. Bugün aklımda kalanlar bunlar. Anlatırken ki sesi kulaklarımda sanki. Öyle hüzünlü ve dokunaklı anlatırdı ki her defasında yeni duyuyormuşum gibi üzülürdüm. Nur içinde yat babaanneciğim. Anlattım işte hikayeni.


Çocuklar Küçükken

Çocuklar küçükken
*Kızım ilkokula gidiyordu sanırım , o dönemler de  nereden muhabbeti açıldıysa "sen nesin?" diye sormuşlar "Ben Türküzüm" demiş. "O ne " demişler "Hani İngiliz var ya ben de Türk olduğum için Türküzüm işte" demiş:) İlkokullarda andımızı kaldırmıyacaklardı:)
* Çocuklar konuşmaya başladıklarından beri evde bir hayvanımız var. Oğlum tam bir hayvan sever, kızım da aynısı oldu tabi. Ama ben hayvan beslemek istemiyorum artık evde. Ölüyorlar çünkü. En son bir Pet Shop'tan balık almak için gittiğimizde dedim ki "hep ölüyor bizim balıklar, niye ki?" Satıcı sanırım espiri yaptı "Siz almayın o zaman balık, hep öldürüyorsunuz, bırakın yaşasınlar?"
*Bir de ölen bütün hayvanlarımıza cenaze töreni düzenliyoruz. Evde yas ilan ediyoruz. Toprağı kazıp gömüyoruz ve "fatiha" okuyoruz:)
*Arda kreşe giderken bana hep "anne ne olur işe gitme" derdi. Ben de ona "ama anneciğim işe gitmezsem sana çukutala(çikolata diyemiyordu), şeker ,oyuncak alamam" diyordum. Bir gün yine bilmem kaçıncı kez "anne ne olur işe gitme" dedi. Ben de yine tam "sana çukulata, şeker alamam" demek için ağzımı açtığımda bana dedi ki; "ben çukulata , şeker ,oyuncak hiç birini istemiyorum. Seni istiyorum" .
Off o an öyle üzüldüm ki anlatamam. "Ama sadece şeker, oyuncak değil ki ekmek alıyoruz, yemek alıyoruz" diye anlatmaya çalıştım. "Çekmece de bir sürü makarna var onları yeriz anne" dedi bana ve benim gözlerim doldu. Önceden düşünmüş bebeğim, çocuk aklıyla vereceğim cevapları ve kendisi de cevap hazırlamış bana.
*İki çocukları olanlar bilirler. İkinci çocukta ailenin deneyimli mi oluyor sanki ya da yaşayacaklarını biliyor olmaktan mı bilemiyorum. Daha az üzerine düşülür (ki bu daha sağlıklıdır aslında) ikinci çocuğun. Bu yüzden sanırım ikinci çocuk daha bir kendine güvenli, daha yaramaz oluyor.(Ezgi henüz okuma yazma bilmiyor. Benden yazdıklarımı okumamı istedi. Ben de okudum ama küstü bu yazdıklarıma. "beni sevmiyo musun anne" dedi.)
   Hele bir de çalışan bir anneyseniz Allah kolaylık versin. Kızım küçükken hiçbir şeye yetişemez olmuştum. Oğlum da 6 yaşındaydı. Çok küçükmüş o da ama bebek gelince birden büyüdü gözümüzde. Aslında kararlıydım "sen büyüksün oğlum yapma" demeyecektim ama dedim maalesef. Ben de büyük çocuk olduğum için bu cümleyi o kadar çok duymuştum ki "ben asla söylemeyeceğim" diyordum. Ama "asla asla deme".
   *Arda'yla  bir yaz günü balkonda otururken birden bire yağmur yağmaya başladı. Oğlum 3 yaşındaydı o zaman ve bana dedi ki "anne yağmuru kim yağdırıyor?" "Allah yağdırıyor oğlum" dedim. Sonra beni güldüren, düşündüren sorusunu sordu "Peki anne Allah yukarıdan yağmur yağdırırken kendisi de ıslanıyor mu acaba?" . Bazen ne cevap vereceğinizi bilemiyorsunuz.
   * Arda "yumuşacık" diyemezdi "yuşumacık" derdi. "Kocaman" yerine "çogaman" derdi. Ezgi "karanlık oldu" diyemezdi "karancık oldu" derdi. "Gibi" yerine "bigi" , "vücudum" yerine "vüducum" derdi. Her ikisi de çikolataya çukutala derdi. Bunu diğer çocuklarda da duydum. Bir de tanıdığım tüm çocuklar "kitap" diyemiyor "kipat" diyorlar. Belki de doğrusu "çukutala" ve "kipat" olmalı. Bu kadar çocuk yanılıyor olamaz:)
*Ahhh çok özledim bebekliklerini. Keşke bazen o günlere dönüp sevebilsem onları. Ama sonra döneyim. Çünkü bebek demek uykusuz geceler demek. Hayatının bebeğe odaklanması demek. Şu anda bana çok zor geliyor.


Kardeş Kıskançlığı

Kardeş Kıskançlığı Geçenlerde nereden geldiyse aklıma kızım yeni doğduğu zamanlarda yaşadığım kardeş kıskançlığı geldi. Öncelikle şunu b...