SEVGİLİ BABANNEM
Sevgili Babaannem
Adımı ondan almışım. Ailemin benden önce 2 erkek
çocuğu öldüğü için inanışa göre uzun yaşayan birinin ismini çocuğa koyarsanız,
o da o kişi kadar yaşarmış. Doğruysa 70 yaşımı göreceğim demektir. Babaannem
110 kilo falandı sanırım.İri bir kadındı. Kilosundan dolayı hareket etmeyi pek
sevmezdi. Çocukken bize hep iş yaptırırdı "şunu getirin yavrum, bunu
götürün vb.." gibi. Bize de ne zor gelirdi. Annem bana ona benzediğimi
söylerdi.İş yaptırma açısından değil, fiziksel olarak. Genç kızlığa ilk geçiş dönemlerimde bu beni
çok korkuturdu. Belki hala bilinçaltımın derinliklerinde 110 kilo olma korkum
var. Annem yüzünden.
Çok iyi niyetli, saf bir kadındı. Bana hikayeler
anlatırdı."Bir gün yaz bunları, kitap yaz" derdi. Lise dönemimde
"tamam, olur" diyordum ama şimdi en azından notlar almadığıma
pişmanım. İnsan unutuyor çünkü.
Babaannemin babası Bulgaristan göçmeni.Büyük Mübadele
denilen o göç zamanında babası ve babaannesi Türkiye'ye geliyorlar.Ama her
nasılsa birbirlerini kaybediyorlar. Babaannemin babası Bursa'nın bir köyüne
babaannesi de İzmir'e yerleşiyor. Babası genç, bekar tabi o zamanlar. Bir
çiftlikte iş buluyor.Bir süre sonra Çiftliğin sahibi vefat edince çiftliğin
hanımı ile evleniyor ve babaannem doğuyor. Babaannem 7-8 yaşlarındayken bir gün
babası kasabaya giderken ona ne istediğini soruyor. O zamanlar ekmekler evde
yapıldığı için fırın ekmeği çok cazip geliyor ona ve "çarşı ekmeği
al" diyor babasına. Babası da çarşı ekmeğini alırken fırıncı ekmeği bir
gazete parçasına sarıp veriyor. Gazetede "Kayıp Aranıyor" ilanı
görüyor. İlana dikkatle baktığında kendi ismini görüyor.Yıllardır görmediği
annesi kendisini arıyor.İzmir'de bir adres var ilanın altında.Tabi o zamanlar
telefon yok. Ailesine haber veremeden evine dönmeden İzmir'e annesini görmeye
gidiyor. Annesine evlendiğini ve bir çocuğu olduğunu söylüyor. Ama annesi bu
durumdan hiç hoşlanmıyor.Yine de babası annesine ailesini getirmek istediğini
söyleyerek bir kaç gün sonra annesinden ayrılarak köye dönüyor. Eşine olanları
anlatınca eşi de evini, çiftliğini bırakıp hiç bilmediği bir yere gitmek
istemiyor ama kocası sonuçta, kabul ediyor. Bir süre İzmir'de yaşıyorlar. Büyük
güzel bir evi var babaannesinin ama onları hiç istemiyor (tam Türk filmi
formatıJ).Oğluna sürekli ayrılmasını söylüyor. Babaannemin annesi
de yeni hayatına uyum sağlayamıyor . Babasına "dönelim" diyor ama
babası kabul etmiyor. Ama bir gün artık dayanamayıp babaannem ve annesi İzmir'den
ayrılıp köylerine dönüyorlar. Öylece boşanıyorlar ve babası başkasıyla evleniyor.
Daha sonra babaanneem babasını kendisi evlenene kadar bir daha görmüyor.
Evlendikten sonra eşiyle gidiyorlar bir kaç kez. Ama
babaannemin içinde hep bir yaraydı bu hikaye. "Keşke çarşı ekmeği
istemeseydim" derdi sanki kadere engel olabilirmiş gibi. Babasız
büyümesinin sebebinin kendisi olduğunu düşünürdü. Babamda annesine "garip
anam" derdi. Yani kimsesiz anlamında. Annesini de küçük yaşında kaybetmiş.
Defalarca anlatmıştı bu hikayeyi. Bugün aklımda kalanlar bunlar. Anlatırken ki
sesi kulaklarımda sanki. Öyle hüzünlü ve dokunaklı anlatırdı ki her defasında
yeni duyuyormuşum gibi üzülürdüm. Nur içinde yat babaanneciğim. Anlattım işte
hikayeni.
Ben de okudum işte :) Bir muhacir torunu olarak ve gözlerim dolarak :(
YanıtlaSilNur içinde yatsınlar.
Çok teşekkürler, yorumun mutlu etti beni.
Sil"Keşke çarşı ekmeği istemeseydim" içime oturdu. Keşke okumasaymışım :(
YanıtlaSil